Vaktiyle Trabzon’un köylerinde tütün vardı.
Çilesi çoktu ama düğün dernek onun sayesinde yapılır, çocuklar ondan elde edilen gelirle okutulurdu.
Sonra ne olduysa oldu…
Kimi “kaçakçılık bahanesi” dedi, kimi “devlet politikası.”
Velhasıl TEKEL kapatıldı, tütün de bu topraklardan elini eteğini çekti.
Elde ne kaldı?
Çay ile fındık.
Lakin onların da derdi bitmiyor!
Üretici biçare, destek bekliyor.
★
“Balık gölüne göre büyür” derler.
Bilinmeli ki, Trabzonlu çiftçinin gölü giderek kurumakta ve nefes alacağı ortam daralmakta…
Yani görünen köyü uzaklarda aramamak lazım.
Fındığın başına musallat olan kahverengi kokarca böceği, bu yıl ürünün içini kemirdi, verim düştü.
Çayda alım fiyatları desen, üreticiyi güldürmüyor.
Devletin yapması gereken aslında çok basit, kaliteli üretim için gübre, mazot, ilaç ve işçilik desteğini artırmak.
Ama işin kolayına kaçıp “köylü kaderine razı olsun” denilirse, kusura bakmayın, bu kader değil, bile bile üretilen bir çöküştür!
Ezcümle.
Toprağa emek veren, alın teri döken, her sezon umutla ürününe bakan üretici yalnız bırakıldığında sadece mahsulünü değil, geleceğini de kaybeder.
Bu şehir, bu köyler, bu yaşam, emeğe, dirence ve dayanışmaya muhtaçtır.
Dahası, memleketin bel kemiği olan çiftçiye sırt çevirmek, ülkenin ekmeğine göz dikmektir.
Şayet mazotu ucuzlatmaz, ilaç ile gübre desteği sunmaz, alım fiyatlarını makul ve adil şekilde açıklamazsanız yarın kendi sofranıza koyacak ekmek bulamazsınız, bizden söylemesi.
TRABZON’A DA ÖRNEK OLSUN
Dün sabah saatlerinde önüme düşen haber şöyleydi…
“Şanlıurfa’da müteahhit Ömer Çorbacı, yaptığı beş katlı binayı ‘Betonu dayanıksız.’ Diyerek, ihbarla yıktırdı.”
Yanlış okumadınız…
Adam, binasını bizaihi kendi elleriyle yıktı!
★
Normalde bizim memleketin “Yaptım oldu!” diyen çoğu müteahhidi, henüz elinde makasla, daha kurdeleyi keserken işi Allah’a havale eder.
Ömer Çorbacı ise bu anlamdaki sorumluluğunu ta en baştan, önce vicdanına, yani insaf terazisine sevk etti.
Bina betonundan karot örnekleri aldı, özel laboratuvarlarda kontrol ettirdi.
★
Alışkın değiliz böylelerine.
Zira bizde sahneler hep bilindiktir.
Memlekette deprem olur, sel gelir, afet yaşanır…
Televizyon karşısında başımızı ellerimiz arasına alarak, “Niçin böyle oldu?” diye hep birlikte oturur ağlaşırız.
İşte, Ömer Çorbacı, bunların yaşanmaması adına örnek bir tavır sergiledi.
★
Düşünsenize…
Kimileri bunca yaşanan felaket arasında üç kuruş kar için hala çürük betonlara göz yumarken, adam hatamı nasıl düzeltirimin derdinde.
Bana göre bu ülkede en sağlam kolon müteahhit Çorbacı’nın izzet-i nefsidir.
★
Aslında olması gereken tabi ki bu ama namusuyla iş yapan müteahit sayısı az olunca Ömer Çorbacı’lar doğal olarak “eşref-i mahlûkat” mertebesine yükseliyor.
Hülasa halimiz şu;
İşini doğru yapanlar istisna, çürük beton dökmek alışılagelmiş düzen.
Hele ki canım Trabzon’umda…
Çoğu insanımız çürük binasını bırakın yıktırmayı, üzerine kat çıkmak için bürokrasi ve siyasetin tüm tuşlarına basmak ister.
Üstüne, imar affından beklenti, siyasetten torpil, belediyeden göz yumma talepleri hiç bitmez.
O yüzden Şanlıurfa’daki bu misal, sadece bir binayı değil, çürümüş bir zihniyeti de yerle yeksan etmiştir.
Varsın torpilli binalar törenlerle açıladursun…
Az önce de dediğim gibi, bu ülkenin en sağlam temeli, Ömer Çorbacı gibi müteahhitlerin vicdanı, insafı ve namusudur!
Allah, sayılarını arttırsın.
30 AĞUSTOS’UN 103. YILDÖNÜMÜ
Yarın 30 Ağustos Zafer Bayramı…
Bundan tam 103 yıl önce, 1922’de başlayan Büyük Taarruz, milletimizin kaderini değiştiren bir dirilişin adı oldu.
Kuru ekmek dahi bulamadan, aç ve susuz, kimi zaman yalınayak, kimi zaman cephanesiz…
Ama asla inançsız kalmadan verilen o mücadele, bize bugün üzerinde yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni armağan etti.
Bir milletin topyekûn ayağa kalkışının, vatan için canını hiçe sayışının destanıdır 30 Ağustos.
O destanda; Köyünden, obasından çıkıp cepheye koşan Mehmetçik vardır.
O destanda; Kağnısıyla mermi taşıyan, yüreğiyle orduya güç katan Anadolu kadını vardır.
O destanda; Bir karış toprağı bile düşmana bırakmamak için bedenini siper eden nice isimsiz kahraman vardır.
Ve elbette o destanın en ön safında, bağımsızlık meşalesini yakan, stratejisiyle, cesaretiyle, vizyonuyla bu millete ufuk açan Gazi Mustafa Kemal Atatürk vardır.
Bugün Cumhuriyetimizin üzerinde emeği bulunan tüm kahramanlarımızı, bu topraklar uğruna canını feda eden aziz şehit ve gazilerimizi minnetle, dualarla yad ediyoruz.
103 yıl sonra, aynı inanç, aynı kararlılıkla bir kez daha haykırıyoruz ki;
Bu topraklar kolay vatan olmadı, kolay da teslim edilmeyecek!
Aziz kahramanlarımızın ruhları şad, Zafer Bayramımız kutlu olsun.
★ ★ ★
Yazmak iyi gelir.
Bana;
“[email protected]” adresinden ulaşabilirsiniz.